“Bir yıl önce biri bana Libya’ya geri döneceğimi söyleseydi ona asla inanmazdım...” Uçağın lastikleri Bingazi Havaalanının beton zeminine gıcırtıyla dokunduğu zaman aklımdan geçen cümle tam olarak buydu. Uçaktan indiğimizde hava herzamanki gibi kuru ve tozluydu.

Şirket bana Libya’daki şantiyelerimizin ne durumda olduğunu anlamak için bir rapor hazırlar mısın diye sorduğunda ilk başta tereddüt etmiştim. Ama Haro Sport’umu kurtarabileceğim düşüncesi üstün gelmişti ve ertesi gün Bingazi’ye giden ilk uçağa biletimi aldım.

Savaş sırasında tamamen hasar görmüş olan pistin tamamıyla tamir edilmiş olduğunu görmek bana kısa süre bir şaşkınlık verdi. Bu yüzden kaçmaya çalışan Türkler uçakları kullanamamış, Türk destroyerleri eşliğinde gemilerle tahliye edilmişlerdi.


Otobüs bizi havaalanı binasına kadar getirdi. Pasaport kontrolünden sonra beni almaya gelen Libya’lı çalışma arkadaşlarımdan Hassan’la havaalanı kapısında buluştuk. Havaalanı etrafında otoparkta bulunan bir uçaksavar topu gibi savaştan kalma  izler hala vardı...



Hassan’ın şoförlüğüyle doğu yönüne, 2.5 senemi geçirmiş olduğum Yeşil Dağlar’a 160 km’lik yolculuğumuz başladı. Yolda Hassan bana artık Libya’nın sakin ve güvenli olduğunu, sadece yabancıların gece vakti araç kullanmamalarının daha iyi olabileceğini, dolayısıyla Libya’da olduğu sürece en azından geceleri şoförle seyahat etmemin iyi olacağını anlattı.

                                   

Al Beida’ya Giderken

Sisli bir gündü ve sık sık gökkuşakları görülüyordu.



Wadi Kuf’u karşıdan karşıya bağlayan asma köprüden tekrar geçmek güzeldi Kısa bir kahve molasından sonra nihayet 2 saat sonunda Al Beida’ya ulaşmıştık.


Wadi Kuf asma köprüsü

Şehir sakindi ve yaşam normale dönmüştü. Etrafta artık AK-47 tüfekleriyle dolaşan çocuklar yoktu ama hemen hemen herkesin evlerinde veya araçlarında silah bulundurduğundan adım gibi emindim. Ana yol eskiden olduğu gibi geleneksel düğün çadırlarıyla yer yer kapanmıştı. Bu, Beida’nın normal yaşam temposuna döndüğünün başka bir göstergesiydi.


Düğün Çadırları

Yolculuk boyunca Haro Sport’umu herşeyden daha fazla düşünmüştüm ama öncelikli görevim şantiye sahalarımızın ne durumda olduğunu öğrenmekti.

Aradan geçen 2 yıl sonra arkadaşım Khalifa beni son derece sıcak bir şekilde karşıladı. Khalifa ve kardeşleri şantiyeye iyi bakmışlar ve hırsızlara karşı her ne pahasına olursa olsun şantiye sahasını korumuşlardı. Hatta Khalifa bir kere omzundan bıçaklanmış, bir kardeşi de ayak bileğinden hırsızlarca vurulmuştu.

Khalifa-şantiyenin koruyucusu

Hangar ve içerisindeki tüm malzemeler yerli yerinde görünüyordu, arabamız bile üzerindeki kalın toz tabakasıyla el sürülmemiş gibiydi. Khalifa aküsü boşalmasın diye sadece birkaç defa marşa bastıklarını anlattı.


Şiddet dolu günlerin izleri ofislerimizde de vardı. Duvarlarda mermi izleri vardı, bir mermi de tavandan içeri girmiş ve iş arkadaşım Martin’in sandalyesine saplanmıştı!

Hava artık kararmaya başlamıştı, şantiyede göreceğim hemen hemen herşeyi görmüştüm ve artık gidip kalacak biryer bulmam gerekiyordu. Günün sürprizi ise Hassan’a Beida’a otellerin hala çalışıp çalışmadığını sormamla ortaya çıktı. Hassan bir otele ihtiyacım olmadığını daha önce kaldığım evin hala ayakta olduğunu ve orada kalabileceğimi söyledi. Bu harika bir haberdi, en azından evin yağma edilmediğini ve orada bıraktığımız eşyalarımızı, en önemlisi de eşimin ayakkabılarını (!) ve Haro Sport’umu bulma şansım olduğunu gösteriyordu!

Ben, Osama ve Adel

Mahalle herzamanki gibi çok sakindi ve ev sahibim Osama ve bir diğer iş arkadaşım Adel ile bahçede karşılaştık.Gerçekten dürüst bir insandı, eve biz bıraktığımızdan bu yana hiç girilmemişti, ta ki benim geleceğimi öğrendiği güne kadar. Bir gün önce temizlik yaptırmıştı içeride. Bahçe bakımsızlıktan ufak bir balta girmemiş ormana dönüşmüştü ama evin içerisi neredeyse bıraktığımız gibiydi. Aceleyle ayrıldığımız gün bozuk bıraktığımız yatak bile öylece duruyordu.

Evet, o an gelmişti. Haro Sport’um Osama’nın yaramaz yeğenlerinden birine mi verilmişti yoksa yerli yerinde duruyor muydu, şimdi anlayacaktım. Salonun kapısını yavaça araladım...


İçeri Girdim,

Karanlık salon sonunda bana hediyesini göstermişti!

İşte oradaydı! 2 yıl boyunca durduğu yerde beni sabırla bekliyordu..

Bisikletim aynen bıraktığım gibi duruyordu. Krankı son bir umutla belki yanımda götürebilirim diye sökmüştüm. Bisikleti hızlıca paketledim ve MTB çantasının içerisine yerleştirdim.Türkiye’ye dönüş tüm eşyalarımızı ve bisikleti götüreceğim için zorlu olacaktı. Tam 8 valiz ve bir bisikletle artık gitmeye hazırdım!

Herkesle vedalaştıktan sonra arkadaşım Hassan beni ertesi gün Bingazi Havaalanına bir pick upla götürdü. Valizlerimi taşımama yardım etmekle kalmadı, 140 kg lık valizimi uçağa almak için 1000 dolar isteyen görevliyi bir şekilde(!) para ödemeden geçmeme izin vermeye ikna da etti! Libya yöntemlerini bazen sevdiğimi itiraf etmeliyim.

Yolun geri kalanı artık benim için Haro Sport’umu kurtarmış olmanın rahatlığı ve sevinciyle güzel geçti. Eşim ve babam kiraladıkları bir minibüsle beni ve eşyaları aldıktan sonra evin yolunu tuttuk. Artık çok kıymetli Haro Sport’um benimle sonsuza dek birlikteydi...